Sevgili okuyucu!

Zaman ne çabuk geçiyor.

Beş bin yıllık insanlık tarihi sinesinde ne çok insanı misafir etmiş ve sonra saklamış kara toprağın bağrına, yapıp ettikleriyle baş başa, bir gün hesabını vermek üzere.

Evet, ne çok insan yaşamış dünyamızda.

Kimisi güneşi olmuş dünyanın, bazısı güneşi gölgelemeye kalkışmış acizliğine, çaresizliğine ve güçsüzlüğüne bakmadan…

Adaletiyle nam salanlar da var bu âlemde, zalimliği ve zulmüyle insanlara dünyayı dar edip hayatı yaşanılmaz kılanlar da…

Bilim ve sanatıyla, geride bıraktığı birbirinden güzel eserleriyle hayırla anılanlar da kaldı belleklerimizde.. bilinçli cehaletiyle, inkâr ve isyanıyla ufkumuzu karartanlar da…

Sevgiyi, saygıyı, şefkati ve merhameti, hoşgörüyü, uzlaşmayı, barış, kardeşlik, dostluk ve bir arada insanca yaşamayı yayanlar da oldu aramızda.. kin, nefret, düşmanlık ve kavgayı körükleyenler de…

Üstünde elbisesi olmayan adam gibi adamlar da görmüş bu ihtiyar dünyamız…

Samur kürkler içinde, dünyalık makam, mevki, taht ve koltuklar üstünde, son derece modern elbiseler arasında, dünyayı ben yarattım dercesine büyük bir kibir ve gurur ile ortalarda dolaşan, ne yazık ki adam gibi bir adam olmayı başaramamış, yok gibi yaşamış, aslı astarı bulunmayan adamlar da görmüş yerin üstü ve altı…

Nereden çıktı şimdi bu adamlık edebiyatı diye sormakta haklısınız.

Haklısınız!

İnsan olarak ne kadar azaldık bu dünyada biz.

Bakmayın milyarlara varan kuru kalabalıklara.

Adı neydi, hani kimdi o düşünür?

O tiyatro oyununda olduğu gibi, elinizde fenerle çıksanız sokağa, kaç tane bulabilirsiniz o nitelikte insanlardan?

Adam gibi adamlardan…

İnsan evrenin, eşyanın, varlıkların ve hayatın özü, yaratılış sebebi…

Her şey insan için var, ya insan niçin var?

Dünyayı sanki bir cennet gibi güzelleştirip yaşanılır kılacak olan da insan, kan gölüne ve bir cehenneme çeviren de…

İnsan olmak, olabilmek ne kadar mühim!

Peki, nerede o insan, nasıl yetişecek?

Modern çağın yakan, yıkan, öldüren, zulmeden ve sömüren insanı nasıl medenileşecek?

Gittikçe ağırlaşan ve sistemli bir hale gelen bu korkunç zulüm ve sömürü çarkı nasıl duracak?

Ne zaman bitecek dramı insanlığın?

Sürüp gidecek mi bu zulüm böyle sonsuza kadar?

Karanlıklara sövmek marifet değildir.

Bir mum yakarız gücümüz ve imkânlarımız nispetinde.

Aydınlansın diye dünyamız, arınsın diye gönüllerimiz.

Bu mini söyleşi / yazının amacı budur işte.

2022 yılı geçip gitti

2007’nin Mevlâna yılı olduğunu henüz unutmadık, belki çoktan unuttuk...

2023’ün bitmesine ne kaldı şunun şurasında.

Mevlâna ihtifalleri vardı ya hani.

Desem ki Mevlâna kimdir?

Herkes biliyor, cevabı kolay:

Ünü dünyanın dört bir yanına yayılan Müslüman Türk Mutasavvıfı ve Mevlevi Tarikatının öncüsüdür.

Peki o zaman, tasavvuf ve tarikat nedir, mutasavvıf ve tarikatçı kimdir?

Modern ilimlerin yanında Dini ilimlerin de okunduğu çatılar altında bile, bu soruya eli yüzü düzgün cevap verebilecek kaç kişi çıkar?

Günümüz Türkiye’sinde ve dünyasında, hakkında bilir bilmez herkesin konuştuğu, çoğu zaman önyargılarıyla ahkâm kestiği, yok saydığı, karaladığı bu meselede doğrulara nasıl ulaşacağız?

Ben size Mevlana’yı, Mevlana aynasında insan ve tasavvufu anlatmak istiyorum bu aslında! Bu girizgâh bu yüzden…

Önce size bir hikâye anlatayım yaşanmış.

Liseyi bitirmiş ve yeni evlenmiştim daha.

Henüz imamlığa başlamamıştım.

Kayın pederlere misafirliğe gitmiştik hanımla.

Hanımın dedesi vardı.

Hani bizim medyada aşağılamak için kullanıyorlar ya o nitelemeyi, meğerse bizim dede tarikatçıymış…

O akşam dedenin sohbet arkadaşları geldiler.

Yedi sekiz ihtiyar, yüzlerine nur ve aydınlık düşmüş piri faniler anlayacağınız.

Onlara hizmet etmek de bize düştü.

Misafire hürmet ve hizmet gerekir.

Misafirin ev sahibine yaptığı dua Allah katında geri çevrilmez, kabul edilir, bir de anne babanın çocuklarına yaptığı dualarla mazlumun zalime yaptığı dualar…

Uzatmayayım, yemekler yenildi, çaylar içildi.

Namaz kılındı.

Hizmette kusur etmemeye çalıştık.

Sonra bizim dedeler bir odaya toplandılar, ışığı söndürmeden önce Kur’an okudular, kitaptan biraz sohbet ettiler, peşinden bir iki ilahi okudular…

Ardı sıra başladılar sesli zikre…

Bir insan bir işe kendini ancak o kadar verebilir.

Ben kapıda bekliyorum.

Bazen ne kadar çok eğitim alırsanız alın, cehaletinizi gidermeye yetmez.

Bilerek veya bilmeyerek bir sürü yanlış yaparsınız.

Bilinçli cahillik, körlük, sağırlık ve anlamazlık, yani üç maymunu oynamak en kötüsüdür işin…

Ben mazurdum o gün, ilk defa öyle bir şeye tanıklık ediyordum.

Yedi yıl İmam-Hatip Hatip Lisesinde okumuş, dinle ilgili birçok şey öğrenmiştim görünüşe bakılırsa…

Üstelik din adamı olacak, insanları bu konularda bilgilendirecek, cehaletten kurtaracak, doğru bilgilerle donatacaktım.

İşin ilginç yanı, hayatı ıskalamıştım ben.

Toplumun yaşadığı dinden haberim yoktu.

Tarikat nedir, tasavvuf ne demektir?

Kime tarikatçı ve mutasavvıf denir?

İslam’da ve Kur’an’da bu işin yeri nedir?

Zikir nedir, nasıl yapılır, amacı nedir?

İnsana ve topluma ne kazandırır bu eylemler?

Ben bunların hiçbirini bilmiyordum, o güne kadar da böyle bir şeyi ne duymuş ne görmüştüm…

İlk defa o gün orada tanık oluyordum.

Benimkisi nasıl bir cehalet ve edepsizlikti ki, kapıda gülüyordum.

İçerdekiler Allah’ı anmaya o kadar kaptırmışlardı ki kendilerini, dünyayla ilgileri kesilmişti, benim aptalca gülüşlerimi duymuyorlardı, görmüyorlardı.

***

Bu satırların yazılış sebebi ne ki?

Bugünün nesillerinin de bu konularda hâlâ kulaktan dolma, sosyal medyada duydukları, gördükleri ve kanunmuş gibi inandıkları, bağlandıkları yalan yanlış bilgilerle muhatap olduklarını, dini eğitim veren okullarda bile bunların eli yüzü düzgün bir biçimde öğretilmediğini, din kültürü kitaplarını yüzeysel olarak bile ilgilendirmediğini biliyoruz.

Gizli saklı yerlerde, köprü altı mekânlarda, işin ehli olmayanlar tarafından yalan yanlış bilgilerle doldurulan gençlerin bilgilenme hakkını ve ihtiyacını karşılayabileceği en doğru adres elbette okullardır.

İmam-Hatip Liseleri başta olmak üzere, bütün okullarda öğrenciler ders kitaplarındaki doğru bilgilerle, yaşanan hayatın bir gerçeği olan Tasavvuf ve Tarikatler konusunda eğitilmelidir.

Aksi takdirde uzak doğunun ve batının abuk sabuk fikirlere dayanan ve gençleri etkileyen Satanizm gibi sapkın anlayışların önüne geçmek mümkün olmayacaktır.

Selam ve dua ile

1 Ocak 2023, Zonguldak