İnsan ve dolayısıyla insanlık âlemi hep bir yoldadır, yolculuk halindedir. 

Geçmişten geleceğe doğru sürüp gider bu serüven. 
Hazreti Adem(as) ile başlayan bu yolculuk nerede ne zaman ve nasıl bitecek, insanoğlu bu arada ne yapacak halife kılındığı bu dünyada kendisi ve imar etmekle yükümlü olduğu yeryüzü için? 
Meleklerin endişelerini haklı çıkarmaya devam mı edecek dört bir yanda masum kanları dökerek, canları yakarak, sömürü çarkının devam etmesi ve zenginliklerin kendilerine akması için zulme devam mı edecekler dört bir yanda?
Sorularımızı çoğaltabiliriz?
Nereye gidiyoruz sahi?
Hani o Cem Karaca şarkısında söylendiği gibi; bindik bir alamete, gediyoruz kıyamete mi manzaramız?
Yeni yılın ilk ayı sona ermek üzere ve ne değişti, düzelen ve yoluna giren nedir ihtiyar dünyamızda? Gelecek günlerden ve yıllardan emin olmamız, iyi ve güzel şeyler beklememiz için, umutlu olmamız için hangi gerekçeleri öne sürebiliriz?
Çok iyi bilinen bilinmezlikler ormanında nereye sürükleniyoruz kimlerin eliyle?
Öteden beri çok bilinen ve bir türlü değiştirilemeyen acı gerçekle yüzleşmeye devam mı edeceğiz?
Nereye bakarsak bakalım, doğu, batı, güney, kuzey, gelişmiş veya az gelişmiş, belki çok geri kalmış yerlerde bile emperyalist dünyanın kurduğu bir düzenin ocağına odun taşıyoruz. Dünyayı yüzde beşlik azgın azınlıklar yönetiyor her tarafta. Diğerleri onlara kul köle makamında. Ve bu sömürü düzeninin değişmemesi için her türlü düzenbazlığı, ahlaksızlığı, dalavereyi, savaşı ve kan dökücülüğü reva görüyorlar insanlığa.
BM’den Avrupa Birliğine, oradan Nato’suna bütün kurum ve kuruluşlarıyla yaptıklarını meşrulaştırmaya, kan dökmeye, zulmetmeye, öldürmeye, sömürmeye devam ediyorlar dünyayı.   
Adaletleri bile adaletsizliği ve kendi pisliklerini örtmek için araç olarak kullanıyorlar. Hak, adalet, eşitlik, insan hakları sadece kendileri için var. Dışındakiler için böyle bir şey zinhar düşünülemez.
Yüz günü aşkın bir zamandır devam eden ve başından beri soykırımdan başka bir şey olmayan Gazze saldırılarını durdurmak yerine, oraya yığdıkları uçak gemileri, zalimlere verdikleri silahları ve her açıdan destekleriyle zulmün ortağı değil, bizatihi uygulayıcı oluyorlar, soykırımcıların önünde temenna çekiyor, sırtını sıvazlıyorlar.
Hadi zalim zalimliğini yapıyor. Yoruma ihtiyacı yon manzaranın. Ya bizler, Âlemi İslam’ın muktedirleri, yöneticileri ve sivil toplum kuruluşları ne yapıyor derde derman, yaraya merhem niyetine? Hiç, kocaman bir hiç. Ticaretine, anlaşmalarına devam ediyorlar. Sesi çıkan ülkeleri de üstü kapalı veya açık veyahut terör örgütleriyle hizaya gelmeye çağırıyorlar kendilerince.
Her şeyiyle batının uydusu, uşağı olarak kurdurulan sözde devletçiklere bir şey demek kolay değil. 
Ya Ortadoğunun büyük devletleri, İmparatorluk bakiyesi Türkiye, İran ve sonra Mısır ne yapıyor dersiniz? Merak etmeye değmez mi yani? Kararı siz verin değerli okuyucular!
İlişkilerimizi sıfırladık mı zalimlerle? Yoksa hâlâ kucak kucağa, sarmaş dolaş yangına benzin mi döküyoruz. Yarın sıranın bize gelmeyeceğinin garantisi mi var? Bunun için hazırlandıkları ortada değil mi yapıp ettikleriyle?
Tarihi boyunca Haçlı zihniyetiyle hiç savaşmamış olan İran’ın Pakistan’a ve paramparça edilmesinde katkısı bulunan Irak’a saldırmak neyin nesi? Ellerinde bulunan füzeleri soykırımcı İsrail’e fırlatmaktan niye kaçınırlar acaba? Büyük hesap, bir süre sonra İslam Âleminin iki büyük devletini, Türkiye ve İran’ı kavgaya tutuşturup kavgaya tutuşturup etkisiz elaman kılmak mı? Ardı sıra vadedilmiş toprakları peşkeş çekmek mi Siyonist İsrail’e?
Benimkisi merak işte canım. Dedem rahmetli, fazla merak adama tavşan güttürür oğlum, diye yıllar önce uyarsa da beni, merak ediyorum yine de olup bitenlerin arka planını. 
Güzel ülkemiz Türkiye dört bir yandan kuşatılıyor sanki. Suriye, Irak, Kıbrıs, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve belki de çok iyi ilişkiler içinde olduğumuzu zannettiğimiz Rusya canibinden. 
Anadolu toprağı tarihinin her döneminde ne yazık ki emperyalist saldırışların hedefi olmuştur. Haçlı seferlerine ve en son verdiğimiz İstiklal savaşına bu açıdan bakmakta yarar var.
Benim işim felaket tellallığı değil ama görün köy kılavuz istemez. Gazze’de yüz günden fazladır süren soykırımı bir dünya savaşına dönüştürmek, yeniden şekillendirmek istiyorlar dünyayı çıkarlarına göre, yeni bir bölüşüm kavgası yanı. Birinci dünya savaşında Osmanlı’yı ve diğer imparatorlukları devreden çıktılar, paylaştılar kafalarına göre. İkinci dünya savaşıyla Avrupa’yı kendilerine köle yaptılar. Üçündü dünya savaşı Türkiye’yi, son kale Anadolu yeniden bölüp parçalamak sevdasına dayanmasın? 
Bu ülkede yaşayan herkesin ve Âlemi İslam’ın tek vücut olma zamanı çoktan geldi geçti. Uyanık ve her şeye hazırlıklı olmamız lazım. Gaflet ve dalalet sonumuz olmadan kenetlenelim ey Ümmeti Muhammed. İslâm tek millettir, küfür tek millettir!
Kur’an tespiti olan bu gerçeği unuttuğumuzda gafil avlanırız ne yazık ki.
Konumuzla ilgisini siz kurun Sevgili Okuyucular!     
İbrahim Erkal rahmetlinin bir şarkısındaki o ilginç ve ders verici sözle bitirelim yazımızı:
“Unutma, unutulanlar unutanları asla unutmazlar!”