Bir evin içinde yankılanan en derin çatışmalar, çoğu zaman kelimelerle değil, bakışlarla ve suskunluklarla yaşanır. Anne ve babalar, yılların biriktirdiği tecrübelerle çocuklarına rehber olmak isterken, çocuklar da kendi yollarını çizmenin heyecanıyla farklı yönlere savrulur. Bu yol ayrımları bazen küçük bir sözle, bazen bir tavırla çatışmalara dönüşür.

Oysa temelde sevgi vardır… Ama bu sevgi, farklı kuşakların bakış açısıyla çatıştığında anlaşılmak zorlaşır. Anne baba, “Biz senin iyiliğini istiyoruz” derken; çocuk, “Ben kendi yolumu çizmek istiyorum” der. Biri korumak ister, diğeri özgür olmak… Biri geçmişin izleriyle yoğrulurken, diğeri geleceğe adım atma telaşındadır.

Ergenlik döneminin sert rüzgarlarıyla birlikte çocuklar kendi kimliklerini ararken, ebeveynler o tanıdıkları minik ellerin nasıl büyüdüğüne şaşar. Disiplin, sorumluluk ve özgürlük arasında kurulan denge, çoğu zaman kolay kurulamayan bir köprüdür.

Kimi zaman bir baba sessizce başını öne eğer, kırıldığını belli etmeden. Kimi zaman bir anne gece boyunca düşünür, gözyaşını yastığa akıtarak. Çocuk da kendi içinde fırtınalar yaşar; ne anne babasını kırmak ister ne de hayallerinden vazgeçmek. Ama kimse tam olarak konuşamaz… İçten içe herkes birbirini sever, ama kelimeler yolunu şaşırır.

Ancak bu çatışmalar, doğru iletişimle aşılabilir. Dinlemek, anlamaya çalışmak ve yargılamadan yaklaşmak… Aile içinde en büyük mucize, herkesin birbirini olduğu gibi kabul edebilmesidir. Çünkü bir çocuğun sığınağı, her zaman bir anne baba yüreği; bir anne babanın huzuru ise, evladının mutluluğudur.

Ve unutulmamalıdır ki, çatışmalar gelip geçer; ama sevgi kalır.

Yeter ki o sevgiyi ifade etmeyi unutmayalım…

Çünkü aile, fırtınalara rağmen birbirine tutunan ellerin adıdır.