-Mevlana’nın çağrısı kime ve neyedir?

      -Hiçbir ayrıma tabi tutmadan; ne olursan ol, kim olursan ol, Hıristiyan, Yahudi, Putperest, Budist, günahkar olsan da gel, diyor…

      -Peki, geldiği gibi, yanlış inançları, davranışları ve hayat tarzlarıyla kalacaklar mı, yoksa başka bir şey mi demek istiyor Mevlana çağrısı?

      -Mevlana; Allah’ın varlık ve birliğine, eşinin ve benzerinin olmadığına, yaratıcılığına, yöneticiliğine, hayata ve varlıklara egemenliğine inanmaya; iyilik, güzellik ve İslam ahlakıyla donanmaya, yanlışlık, kötülük, günah ve çirkinliklerinden arınmaya, Kur’an ve Sünnet çerçevesinde, müslümanca bir hayat yaşamaya çağırıyor herkesi…

      Olduğun gibi, geldiğin gibi, aynı inanç, duygu, düşünce ve yanlış davranışlarınla, Yahudilik, Hıristiyanlık, Putperestlik ve Ateistliğinle, günah ve çirkinliklerinle kal, demiyor…

      Huzursuzluk ve mutsuzluk sebebi olan yanlarından arın, umutsuzluğundan kurtul, gerçek huzur ve mutluluğu, yitirdiğin cennet güzelliklerini İslam’da bul diyor Mevlana…

      İnkar, isyan, günah ve yanlış inançlardan kaynaklanan hastalıkları teşhis eden Mevlana, huzur, mutluluk ve tedavi adresi olarak İslam’ı gösteriyor…

      İnsanlığı İslam’dan korkmamaya davet ediyor, iki cihanda huzur, mutluluk ve kurtuluşun İslam’ı en güzel biçimde yaşamakla mümkün olduğunu hatırlatıyor…

      Haksızlık, zulüm ve sömürünün bir hak, her çeşit günah, çirkinlik, kötülük ve ahlaksızlığın ahlak haline getirildiği bir dünyada; Kur’an ve Sünnet çerçevesinde bir ahlak anlayışına, böyle bir ahlaka dayanan bir hayat yaşamaya çağırıyor bizi Mevlana…

      --Mevlana’nın ahlaktan anladığı ve önerdiği şey; “En güzel ahlak üzere yaratılan ve güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilen ve yaşayan Kur’an olan” Son Peygamber Hz.Muhammed’in (sav) Sünneti Seniyyesine ve Kur’an ölçülerine uygun bir hayat yaşamaktan başka bir şey değildir…

      İslam’ın edep anlayışıdır ahlak…

      Başka bir şey değil, Kur’an ve Sünnet ölçülerine göre yaşamaktır güzel ahlak…

      İnsanın Allah’a, kendine, etrafına, toplumuna, diğer varlıklara karşı olan görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi, Allah ve Rasülü’nün yasakladığı kötü huy, çirkin ve günah olan davranışlardan uzak durmasıdır…    

     Yaşadığı hayat, hal, tavır ve sözleriyle devlet adamlarını, her düzeyde yöneticileri eğitmeyi, davranışlarını düzeltmeyi, Kur’an ve Sünnet çizgisinde bir yönetim sergilemelerini sağlamayı önemli bir görev bildi Mevlana…

      Şu veya bu şekilde muhatap olduğu yöneticilerden, Hakkın ve halkın hatırını yüce tutmalarını, zulüm ve sömürü yapmamalarını, adaletli ve merhametli olmalarını istedi…

     Özel anlamda hukukçuların, genel anlamda bütün insanların hak ve adalet ilkelerine uygun davranmalarını, rüşvet alıp vermemelerini, kimseye zulüm yapmamalarını, zulme razı olmamalarını öğütledi Mevlana…

      -Kimilerinin söylediği gibi; hiçbir zaman Moğol işbirlikçisi olmadı….

      O zamanların en büyük, en acımasız ölüm, zulüm, sömürü makinesine dönüşen, girdiği her yeri yakıp yıkan, kadın, çocuk, yaşlı demeden öldüren, insanların kanını iliğini sömüren, elindekini avucundakini alan, kitapları yakan, okulları yıkan, hiçbir mukaddes tanımayan Moğolları, onların adına iş görenleri eleştirmekten geri durmadı…

      Hikâye ve şiirin anlatım gücünden yararlanarak; Moğolların, değersiz, acımasız, zalim, iki yüzlü, düzenbaz, yalancı, sahtekar, kan dökücü, sömürücü, inançsız, ahlaksız ve güvenilmez olduklarını, onlarla hiçbir şekilde işbirliği yapılamayacağını, onlara yüz verenlerin, dalkavukluk edenlerin “gizli şirk” içinde olduklarını söyler Mevlana…

      Güçlenince zalimleşen, zulüm ve sömürüde sınır tanımayan, girdikleri yeri yakıp yıkan, insanları öldüren, hiçbir ahlaki ve insani kaygı taşımayan Moğolların, yoksul ve zayıf halka yaptıkları zulüm sebebiyle Allah’ın onları mahvedeceğini hatırlatır Mevlana…

      Yunus Emre ve diğer gönül adamlarının yanında, Haçlıların ardından Anadolu’yu kasıp kavuran “Moğollara karşı verilen manevi savaşın” başkahramanlarından biriydi Mevlana…

      O mana kahramanları ve Horasan erenleri sayesinde İslam yurduna dönüşen, Haçlı ve Moğol zulümleriyle yakılan yıkılan, sömürülen, yerle bir edilen Anadolu toprağı ve insanı, Yunus Emre, Taptuk Emre, Mevlana ve isimsiz gönül adamlarının çalışma, çaba, gayret, rehberlik ve manevi önderlikleriyle dayanmış, direnmiş, yaralarını sarmış ve yurdunu onarmış, yıkıldığı yerden ayağa kalkmış, adeta küllerinden doğmuş, ölümün ardından dirilmiş, sonbaharda toprağa gömülen ekin gibi yeşermiş, İslam’ın bu güzel ve son yurdunda, son kalesinde sonsuza kadar yaşamak, İslam’ın hayat ölçülerini dört bir yanına ulaştıracak kahramanlara zemin hazırlamış, Osmanlının doğumuna beşiklik yapmıştır…

      Mevlana, insanlara sosyal adaleti, yanında çalışanlara yediğinden yedirmeyi, giydiğinden giydirmeyi, haklarını korumayı, iyi davranmayı öğütlemiş, toplumsal huzur ve mutluluğun bununla mümkün olduğunu açıklamıştır.

      -Etrafında toplananlara, miskinlikten, tembellikten, hazır yiyicilikten, başkalarına el açmaktan ve muhtaç olmaktan kaçınmalarını istemiş, böylelerini kınamış ve uyarmıştır Mevlana…

       Herkesi çalışmaya, üretmeye, helalinden kazanmaya, alan değil veren olmaya, elinin emeğiyle kazandığını yemeye, bir meslek sahibi olmaya, ticaret, tarım veya memuriyetle geçinmeye davet eder…

      İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır, ayetini hatırlatır, Davut peygamberin elinin emeğiyle geçindiğini örnek verir Mevlana…  

       Hayata dair işlerde insanın elinden gelen her şeyi ve gerekli çalışmayı yaptıktan sonra Allah’a tevekkül etmesini tavsiye eder…

      Bilginin hayat kaynağı olduğunu, insanın okuma, yazma ve faydalı bilgiler öğrenmesini, alçak gönüllü olmasını, öğrendiği bilgileri hayır, iyilik ve güzellikte kullanmasını öğütler…

      Hiçbir hayırlı ve faydalı iş yapmayan insan zalimdir Mevlana’ya göre…

      -Dini konularda, ehli sünnet çizgisine aykırı görüşler ileri süren aşırı uçları kınar, uyarır, Kur’an ve sünnet çerçevesinde kalmaya davet eder…

      Allah’a kulluk, Rasülüne bağlılık, Kur’an’a uygun duygu, düşünce ve davranışlar sergilemek en büyük övünç kaynağıdır Mevlana’da…

      Dünyaya dair makam, mevki, rütbe, şan, şöhret ve itibar değil, her yerde, her zaman, kiminle ve nerede olursa olsun Allah ile beraber olmaktır biricik derdi Mevlana’nın…

      Bütün sevgilerin kaynağı Allah sevgisidir.

      İlahi aşka, Allah aşkına ulaştırmayan sevgiler ayak bağından başka bir şey değildir insan için… 

      Her ne sevilecekse, yaratandan ötürü sevilecektir Yunus misali Mevlana’da…

      İnsanı insan eden, alemlere sultan eden, hem nur hem kuvvet olan, kainata meydan okumayı sağlayan, insanı kötü duygu, düşünce ve davranışlardan uzaklaştıran, iyilik ve güzelliklere ulaştıran, dünyada ve ahrette huzur ve mutluluğun kaynağı haline gelen bir imandır Mevlana’nın öğütlediği…

      Allah’a karşı kulluk, dua, zikir, şükür, Kur’an’a ve Peygamber Efendimize bağlılık, İslam’ın ölçülerine göre bir yaşayış, varlıklarla ilişkilerimizi bu çerçevede düzenlemek, Allah’tan hep ümitvar olmaktır imanın hayata yansıması…

      İman, ibadet, ihlas, tevazu, sevgi, saygı, hoşgörü, dostluk, kardeşlik, vefa, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma, iyilik, güzellik, hayırda yarışma, başkalarına minnet etmeme, gurur, kibir, büyüklenme, başkalarını hor görme, kin, nefret, düşmanlıktan kaçınmada, İslam’ın öngördüğü çerçevede yaşamada bir zirvedir Mevlana…

       Bereketli bir ömrün ardından, benzersiz eserler, öğrenciler ve bu gök kubbede hoş bir sadâ bırakarak 1273 yılında 17 Aralık günü vefat etti Mevlana...

**

MEVLANA’DAN KALAN ESERLER

-İnsan ölür eseri, eşek ölür semeri kalır, denilmiş ya hani… Asırlar geçse de unutulmadığına göre, önemli eserler bıraksa gerek Mevlana. Onlardan söz eder misin bana baba!

-İnsan ölünce amel defteri kapanır, ancak üç şey sebebiyle kendiine sevap yazılmaya devam edilir, buyuruyor peygamber efendimiz!

-nedir onlar?

-Birincisi; sadaka-i cariye adı verilen, ayakta kaldıkça, yapana sürekli sevap kazandıran yol, su, çeşme, okul, cami gibi toplum yararına eserler…

İkincisi; faydalanılan bir ilim veya ilmi eser, yazılan ve okunan kitap…

Üçüncüsü; öldükten sonra kendisine hayır dua eden iyi evlat...

Mevlana; sözü edilen şeyleri hakkıyla yapmış birisi…

Belki en önemli eseri yetiştirdiği insanlar ve düşünceleri…

-Yazılı bir eser bırakmış mı?

-Oturup bizzat yazdığı ve geride bıraktığı bir kitaptan söz edemeyiz. Ancak onun söyledikleri ve anlattıkları, şiir, hikaye ve dini meselelerle ilgili düşünceleri talebeleri tarafından bir araya toplanmış, derlenmiş, Mevlana ve Mevlevilik düşüncesinin temelini oluşturan eserler olarak günümüze kadar ulaşmıştır.

-Onlardan söz eder misin bana baba?

-En önemli eseri Divanı Kebir.

-Düzyazı mı, şiir mi?

-Adı üstünde divan, şiirlerden oluşuyor.

-Nasıl bir eser, özellikleri nelerdir?

 -Mevlana ile Şems sohbetlerinde oluşan aşkın duyguların ürünü bu şiirler.

-Şekli, biçimi, vezni olan şiirler mi, yoksa serbest söyleyişler mi?

-Gazeller, kasideler, tercii bentler, müstezatlar, rubailer, beyitler, divan edebiyatı nazım biçimleriyle söylenmiş manzumelerin bir divan şeklinde toplanmış biçimi.

-Hece mi yoksa aruz vezniyle mi söylenmiş bu şiirler, dili Osmanlıca mı veya başka bir dil mi?

-Aruz vezninin 24 ayrı biçimi kullanılmış bu şiirlerde.

-Çok geniş kapsamlı bir eser olmalı o zaman?

-Hem büyüklük, hem de değeri açısından Divanı Kebir/Büyük Divan adı verilmiş bu esere.  Genellikle Farsça söylenmiş şiirler bunlar. 

-Başka dillere çevriliş mi?

-Evet! Türkçe başta olmak üzere, Almanca, İngilizce, Fransızca gibi başka dillere de çevrilmiştir. 

-Konusu ne bu şiirlerin?

-Mecazi aşkı ifade eder gibi görünse de, özü ilahi aşktır bu şiirlerin.

Allah inancı, Peygamber sevgisi ve diğer dini/dünyevi konular ağırlıktadır..

-Bir tane örnek verir misin?

-Neden olmasın, tadımlık bir bölüm okuyayım!

-Dinliyorum!

-Ey ümitle, korkuyla pılısını pırtısını atmış kişi:

Sonunda bir kere de, o bakışı, o görüşü Bağışlayana bak.

Ey isteyen, ey seven, isteği Verene bak

Eseri yaratanı gör, ne diye esere sarılıp kalmışsın!

-Harika!

-Harika ya, bunun gibi elli bine yakın beyit var bu eserde.

-Özümseyerek okumak lazım!

-Bir an önce okumaya başlamakta fayda var!

-Diğer eserleri hakkında neler biliyoruz?

-Rubaileri var mesela. Önceleri Divan-ı Kebirde toplandı. Sonraları diğer şiirlerinden ayrılarak Rubaiyatı Mevlana adı ile ayrı bir eserde bir araya getirildi.

-Diğer şiirlerinden ne farkı var bunların?

-İçerik, şekil ve ahenk bakımından diğer manzum eserlerin özü ve özeti gibidir bunlar.

-Bir örnek vermeni istesem!

-İşte sana bir örnek:

Ey ekmek uğruna iman cevherini atan

Ey bir arpaya bir hazineyi satan zavallı

Nemrut gönlünü İbrahim’e kaptırmadı ama

Canını bir sivrisineğe teslim etti

-Müthiş bir dörtlük!

-Dört mısrada dört kitaplık söz söylemektir bu!

-Mevlana’nın en önemli eseri nedir diye sorsam nedir cevabı?

-Mesnevi var mesela!

-O nasıl bir eser, tanıtır mısın biraz?

-Elbette!

Şems’in vefatından sonraydı. Mevlana arınıp durulmuş, cezbe/ ilahi aşkla coşkunluk halini, irşad ve uyarıya dönüştürmüştü.

Devletten topluma, bireyden etrafında toplananlara, hemen herkesi ve kurumları ilgilendiren konularda görüşlerini ortaya koymaya, yanlışları düzeltmeye, Allah ve rasülü’nün emir ve yasaklarını, insanların anlayabileceği bir dil ve üslupla açıklamaya başlamıştı.

-Dinleyen herkesi etkileyen bu sözler kim tarafından ve nasıl yazıya geçirildi acaba?

-Talebesi Hüsameddin Çelebi tarafından yazıya geçirildi.

-Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu?

-Bu sözlerin önemini, ölçüsünü, mana ve içeriğini iyi kavrayan Hüsameddin Çelebi, bunların o dönemle sınırlı kalmasına, unutulup gitmesine izin vermedi, sonraki dönemlerin ve nesillerin de bunlardan faydalanmasını arzuladı. Mevlana’ya bunları yazmak istediğini bildirdi.

-Mevlana da bunun önemine inanmış olmalı ki yazıya geçirildi bu güzel sözler.

-Evet, aynen öyle oldu. Mevlana’nın her öylediğini yazıya geçirme cesaretini, fedakarlık ve gayretini gösteren Hüsamettin Çelebi, sadece tarihe tanıklık etmekle kalmadı, insanlık ailesine müthiş bir hazine bıraktı.

-Bu değerli esere neden Mesnevi adı verildi?

-Aslında bu değerli eser; Ruhların Aynası gibi başka isimlerle de anıldı.

Divan edebiyatının Mesnevi tarzında anlatıldığı için bu isimle anıldı ve tutuldu.

-Dili ve üslubu nasıl bu eserin, ne kadar sürede yazıldı, tek bir kitap mı?

-Tamamı altı cilttir bu kitabın. Yedinci bir cildin varlığından söz edilse de, o Mevlana’ya ait değildir, onun dil ve üslubunu taklit başka birine aittir.

Sade, samimi, herkesin anlayabileceği, nüktelerle örülmüş bir hikaye diliyle anlatılmış konulardan oluşur bu harika eser.

Toplumun her kesimine hitap eder, devlet adamların halka bütün insanların faydalandığı bir başucu eser olmuştur her devirde.

-Ne kadar zamanda tamamlandı bu eser?

-Yedi-sekiz yıl gibi uzun bir zaman sürdü söylemesi ve yazması!

MEVLANA’DAN KALAN ESERLER

-İnsan ölür eseri, eşek ölür semeri kalır, denilmiş ya hani… Asırlar geçse de unutulmadığına göre, önemli eserler bıraktı Mevlana.

-İnsan ölünce amel defteri kapanır, ancak üç şey sebebiyle kendine sevap yazılmaya devam edilir, buyuruyor peygamber efendimiz!

-Birincisi; sadaka-i cariye adı verilen, ayakta kaldıkça, yapana sürekli sevap kazandıran yol, su, çeşme, okul, cami gibi toplum yararına eserler…

İkincisi; faydalanılan bir ilim veya ilmi eser, yazılan ve okunan kitap…

Üçüncüsü; öldükten sonra kendisine hayır dua eden iyi bir evlat...

Mevlana; sözü edilen şeyleri hakkıyla yapmış birisi…

Belki en önemli eseri yetiştirdiği insanlar ve düşünceleri…

-Yazılı bir eser bırakmış mı Mevlana?

-Oturup bizzat yazdığı ve geride bıraktığı bir kitaptan söz edemeyiz. Ancak onun söyledikleri ve anlattıkları, şiir, hikâye ve dini meselelerle ilgili düşünceleri talebeleri tarafından bir araya toplanmış, derlenmiş, Mevlana ve Mevlevilik düşüncesinin temelini oluşturan eserler olarak günümüze kadar ulaşmıştır.

-En önemli eseri Divanı Kebir.

-Adı üstünde divan, şiirlerden oluşuyor.

-Mevlana ile Şems sohbetlerinde oluşan aşkın duyguların ürünü bu şiirler.

-Gazeller, kasideler, tercii bentler, müstezatlar, rubailer, beyitler, divan edebiyatı nazım biçimleriyle söylenmiş manzumelerin bir divan şeklinde toplanmış biçimi.

-Aruz vezninin 24 ayrı biçimi kullanılmış bu şiirlerde.

-Hem büyüklük, hem de değeri açısından Divanı Kebir/Büyük Divan adı verilmiş bu esere.  Genellikle Farsça söylenmiş şiirler bunlar. 

-Türkçe başta olmak üzere, Almanca, İngilizce, Fransızca gibi başka dillere de çevrilmiştir. 

-Mecazi aşkı ifade eder gibi görünse de, özü ilahi aşktır bu şiirlerin.

Allah inancı, Peygamber sevgisi ve diğer dini/dünyevi konular ağırlıktadır.

-Neden olmasın, tadımlık bir bölüm okuyayım!

-Ey ümitle, korkuyla pılısını pırtısını atmış kişi:

Sonunda bir kere de, o bakışı, o görüşü Bağışlayana bak.

Ey isteyen, ey seven, isteği Verene bak

Eseri yaratanı gör, ne diye esere sarılıp kalmışsın!

-Rubaileri var mesela. Önceleri Divan-ı Kebirde toplandı. Sonraları diğer şiirlerinden ayrılarak Rubaiyyatı Mevlana adı ile ayrı bir eserde bir araya getirildi.

-İçerik, şekil ve ahenk bakımından diğer manzum eserlerin özü ve özeti gibidir bunlar.

İşte güzel bir örnek:

Ey ekmek uğruna iman cevherini atan

Ey bir arpaya bir hazineyi satan zavallı

Nemrut gönlünü İbrahim’e kaptırmadı ama

Canını bir sivrisineğe teslim etti

-Dört mısrada dört kitaplık söz söylemektir bu!

-Mevlana’dan günümüze ulaşan önemli bir eser de Mesnevi mesela!

Şems’in vefatından sonraydı. Mevlana arınıp durulmuş, cezbe/ ilahi aşkla coşkunluk halini, irşad ve uyarıya dönüştürmüştü.

Devletten topluma, bireyden etrafında toplananlara, hemen herkesi ve kurumları ilgilendiren konularda görüşlerini ortaya koymaya, yanlışları düzeltmeye, Allah ve Rasülü’nün emir ve yasaklarını, insanların anlayabileceği bir dil ve üslupla açıklamaya başlamıştı.

-Dinleyen herkesi etkileyen bu sözler talebesi Hüsameddin Çelebi tarafından yazıya geçirildi.

-Bu sözlerin önemini, ölçüsünü, mana ve içeriğini iyi kavrayan Hüsameddin Çelebi, bunların o dönemle sınırlı kalmasına, unutulup gitmesine izin vermedi, sonraki dönemlerin ve nesillerin de bunlardan faydalanmasını arzuladı. Mevlana’ya bunları yazmak istediğini bildirdi.

-Mevlana da bunun önemine inanmış olmalı ki yazıya geçirildi bu güzel sözler.

Mevlana’nın her söylediğini yazıya geçirme cesaretini, fedakarlık ve gayretini gösteren Hüsamettin Çelebi, sadece tarihe tanıklık etmekle kalmadı, insanlık ailesine müthiş bir hazine bıraktı.

-Aslında bu değerli eser; Ruhların Aynası gibi başka isimlerle de anıldı.

Divan edebiyatının Mesnevi tarzında anlatıldığı için bu isimle anıldı ve tutuldu.

-Tamamı altı cilttir bu kitabın. Yedinci bir cildin varlığından söz edilse de, o Mevlana’ya ait değildir, onun dil ve üslubunu taklit başka birine aittir.

Sade, samimi, herkesin anlayabileceği, nüktelerle örülmüş bir hikâye diliyle anlatılmış konulardan oluşur bu harika eser.

Toplumun her kesimine hitap eder, devlet adamların halka bütün insanların faydalandığı bir başucu eser olmuştur her devirde.

Yedi-sekiz yıl gibi uzun bir zaman sürdü söylemesi ve yazması bu eserin!

-Mevlana’nın şiirlerini üç başlık altında toplamak mümkün o zaman!

-Divan-ı Kebir bir, ondan süzülen Rubailer iki, altı ciltlik Mesnevi üç.

-Düzyazılarına gelince:

-Birincisi:Fih-i Ma Fih, ikincisi:Mecalis-iSeb’a, üçüncüsü:Mektubat

-Bu kitaplar Mevlana’nın ölümünden sonra yayınlandı.

-Fih-i Ma Fih; Mevlana’nın özel ev sohbetlerinde, medrese, tekke ve diğer yerlerde yapığı konuşmaların, vaazların, oğlu Sultan Veled veya başka bir öğrencisi tarafından yazıldı, ölümünden sonra kitap haline getirildi.

Çeşitli dillere çevrilen bu eser de diğerleri gibi sevildi ve günümüze kadar ulaştı.

-Mecalis-i Seb’a; Yedi Meclis, demek. Mevlana’nın verdiği yedi vaazın bir talebesi tarafından yazıya dökülmesinden ibaret bir kitap bu.

Dini ve tasavvufi konuları içeren, ayetler ve hadisler ışığında halka verilen güzel öğütlerden oluşuyor.

Aralarda, Mevlana’nın vaaz sırasında mı söylediği, yoksa konuşmayı yazılı metne dönüştüren kişinin mi eklediği belli olmayan şiir parçaları da bulunuyor.

Bu güzel eser de günümüze kadar ulaşmış, farklı dillere çevrilmiş, sevilerek okunmuştur.

-Bir Mektubat; adı üzerinde Mektuplardan oluşuyor.

Mevlana’nın aile bireylerine, dostlarına, talebelerine ve müritlerine yazdığı mektupların, daha sonra bir araya getirilmesinden meydana gelen bir eser.

-Mevlana ile ilgili değişik kaynaklardan ve menkıbeler arasından seçilerek ulaşıldı bu esere.   

SEMER VE ESER

Eşeksen dolaş ömür boyu sırtında semer

İnsansan eğer bırak geride ölmez eser

İnsan ölür ameli kesilir birer birer

Yapayalnız toprağa girilir birer birer

Bıraktınsa geride hayırlı birkaç evlat

Dünyada İnsanların faydalandığı sanat

Amel defterin asla kapanmaz ahirette

Neyi niçin yaptınsa işin özü niyette

Mevlana da sonunda gerçekten ölüp gitti

Aradığı yitiği ölümde bulup gitti