Zonguldak limanı, nefes aldığımız yer.

Baharın günden güne kendini hissettirdiği şu günlerde bütün şehir limana akın ediyor.

Valilikten sahile inerken insanın içi açılıyor.

Bakıyorsunuz, her taraf cıvıl cıvıl insanlarla dolu.

Deniz havasını da çekince,

Ne dert ne tasa kalıyor.

Pamuk helvası gibi oluyor insan.

Belli ki, kışın boğuculuğundan bunalan insanlar kendini sahile atıyor.

Zor bir şehirde tek nefes aldığımız yer sahilimiz.

Denizimiz de olmasa işimiz gerçekten zor. Derdi olan, evde bunalan, işten sıkılan, kendini sahile atıyor.

O bakımdan limanımızın, sahilimizin, ormanımızın, yaylamızın ve buna benzer doğal güzelliklerimizin kıymetini bilelim.

Bu arada Zonguldak limanının bir özelliği daha var ki insan her gün orada yürüse bıkmıyor.

Her defasında, -ilk kez yürüyormuş gibi- iyi geliyor.

Fakat limanla ilgili bir problem var.

Limanın içi taş, moloz ve kumla dolu.

Daha geçen yaz bir genç, batağa saplanarak can verdi.

Bunu unutmadık.

Demem o ki limanın içi temizlensin.

Tertemiz koksun.

Yeni acılar eklenmesin.

Ve limanımız, Orhan Veli Kanık'ın 1945 sonbaharında gelip kaleme aldığı şu ölümsüz dizelerin tadında olsun...

Zonguldak yolundayız.

Dağların tepesinden,

Birdenbire denizi göreceğiz.

Denizi gökle bir göreceğiz,

Şimal rüzgârları gelecek uzaktan.

O yolcu, biz yolcu,

Şimal rüzgârlarıyla öpüşeceğiz.

Güneşli bir günde,

Masmavi göreceğiz Karadeniz´i.

Balkaya´dan Kapuz´a kadar,

Karış karış biliriz biz bu şehri;

E.K.İ.´nin çiçekli bahçeleri

Rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla;

Paydos saatlerinde yollara dökülen

Soluk benizli insanlarıyla.

*

Siyah akar Zonguldak'ın deresi;

Yüzkarası değil, kömür karası;

Böyle kazanılır ekmek parası.

Gemiler vardı limanda gemiler

Her biri yeni bir ufka gider...

Ne diyordu şair:

"Zonguldak'ta liman içinde bir garip Orhan Veli'yim..."

İşte hayatımız bu dizeler tadında olsun...

Özlü Söz:

"Havalar soğuduğunda insan gölge veren ağaçları unutur"

Dostoyevski