On bir ayın sultanı teşrif etti hanelerimize, sokaklarımıza...

Başka hiçbir ayda nasip olmayacak ve asla yaşayamayacağımız duyguların yaşandığı bu mübarek ayın ilk haftasını geride bıraktık. 

Peki ya gönüllerimize tam manasıyla girebildi mi?

Sabırsızlığımıza ve benliğimize ket vurabildik mi?

Sabır, şükür, yardımlaşma ve dayanışma ayını hakkıyla içselleştirebiliyor muyuz, esas mesele burada. Yoksa sadece enva-i çeşit iftar sofraları, şatafatlı davetler, mahyadaki yazılar, şekiller, pidelerden ibaret değil bu mübarek ay.

Varlığa şükredip yokluğu hissedebilmek, nimetin asıl sahibine teşekkür edebilmek değil miydi? 

Tokun, açın halinden anlaması değil miydi?

Sen yapabiliyor musun, ben yapabiliyor muyum?

Hayır, hiçbirimiz hakkıyla yapamıyoruz.

Ama yapabileceğimiz şeyler var.

Mesela biraz daha sabırlı olmayı deneyebiliriz. Tuttuğumuz oruçlar, pide kuyruklarında, trafikte, çarşı pazarlarda bir parça tesirini gösterebilmeli diye düşünüyorum. 

Bilirsiniz, iftar saatlerinde fırınların önlerinde ayrı bir telaş olur. Herkes evine sıcak pide götürmenin peşindedir. Uzunca kuyruklar olur. Az sabırlar tükenir gibi olur. Hemen iç sesimiz imdadımıza yetişiriz, "Ya sabır... oruç ayındayız" deriz. Fakat bazılarımızda sabırdan eser bulamayız.

İşte dün de aynısı oldu.

Dün ilk kez oruç tutan küçük oğlumla iftardan önce gidip pide alalım dedik.

İstedim ki o da pide kuyruğunu görsün, Ramazan ayının manevi atmosferine şahit olsun.

Tabi fırının önünde kalabalık vardı. Yan sırada bulunan orta yaşlardaki iki vatandaş arasında sıra tartışması başladı. Sesler yükseldi, tansiyonlar gerildi. 

Tartışma büyüdü, taraflardan birisi diğerinin üzerine yürüdü. Resmen kavgaya tutuştular. Allah'tan sıradaki diğer vatandaşlar araya girdi de olay büyümeden önlendi.

Araya girilmese belki daha büyük olay çıkacaktı.  

Sabır ayında sudan sebeple kavga etmek...

Hiç hoş olmadı.

Çocuğu götürdüğüme bin pişman oldum.  

Olaydan sonra ortamdaki itiş kakış devam etti. Aradaki sabırsızlar sınırları zorladı.

Az kalsın çocuğu ezeceklerdi.

Sabır ayında zerre kadar sabır örneği yoktu.

Sözde çocuğa sabrı ve paylaşmayı anlatacaktım.  

"Yazık... Ramazan her yere gelmiş de bir tek gönüllerimize girememiş" dedim içimden...

ORUÇLUYA SAYGI İNSANLIĞIN GEREĞİ

Bir sözümüz de oruç tutmayanlara olacak.

İnsan mazeretli veya mazeretsiz olarak oruç tutmayabilir. Oruç tutan, tutmayana; ama tutmayan da tutana saygı duyması gerekir. 

Ne yazık ki artık oruç tutanlara karşı saygı kalmadı. 

Çarşı pazarda yeme içmeyi geçtim, sigara dumanı tüttürmekten kimse utanmıyor. Lise öğrencisi kızlar, kadınlar bile ellerinda sigarayla sokakta dolaşabiliyor. 

Kimsenin kimseye saygısı kalmamış! 

Aslında milletçe bu konuda çok hassastık, ne oldu bize? 

Eskiden bir çok iş yeri, "Ramazan ayı dolayısıyla kapalıyız" yazısı asarak faaliyetine ara verirdi. Ramazan ayı aynı zamanda lokantacılar için dinlenme ayı gibi değerlendirilirdi. Açık olan lokanta ve pastane gibi işyerlerinin camları ise gazete kağıdıyla kapatılırdı ki yoldan geçen oruçlular görüp de canı çekmesin diye düşünülürdü.  

Şimdilerde bu incelikler kalmadı.

Keşke geçmişteki güzel hasletlerimizi bugünlere taşıyabilseydik! 

Galiba modernizmin peşine takılarak medeni olacağız derken bazı değerleri kaybettik.

Ünlü Ruhbilimci Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ın da belirttiği gibi modernizm çağı insanda iki duyguyu kaybettirip duygusal körlük yaptı birincisi empati ikincisi merhamet.

Bu ikisi olmayınca olmuyor işte...

ÇANAKKALE RUHU

Bugün Çanakkale Zaferinin 109. yıl dönümü.

Nasıl ayların sultanı Ramazan ise zaferlerin en şanlısı da Çanakkale Zaferi'dir. 

Tarihte hiçbir millete nasip olmamış bir destandır.

Atalarımızla ne kadar övünsek azdır. 

18 Mart 1915'te Anadolu'ya saldıran Haçlıların hayasızca akınını Mehmetçik öyle püskürtmüştür ki, içlerindeki kuyruk acısını kıyamete kadar unutmaları da mümkün değildir. 

Bu eşsiz zafer, sağlam inanç ve birlik ruhuyla kazanıldı. Atalarımız olağanüstü kenetlendi, toplu atan sineleri top tüfek sindiremedi ve Çanakkale öyle geçilmez oldu. Çanakkale'yi topla tüfekle geçemeyen emperyalist güçler, bu emellerinden vazgeçmiş değiller. Fakat bu kez sinsi yöntemlerle bunu yapmaya çalışıyorlar. Birlik ruhunu bozmak için aramıza nifak tohumları sokuyorlar. 

Bir birlerinin canını korumak için gözünü kırpmadan öne atılan kahramanların torunları olarak bugün ne yazık ki bu ruhtan çok uzağız. 

Farklı düşünsek de birlik beraberlik ruhunu yaşatmak zorundayız.

Umarım atalarımıza layık evlatlar oluruz.

Çanakkle Zaferi'nin 109. yılını kutluyor, kahraman ecdadımıza rahmet diliyorum. 

Sağlıcakla kalın...