Tarih 6 Şubat 2023... Cumhuriyet tarihinin en büyük ikinci depremiyle sarsıldık. En kara güne uyandı insanlık.

Sabah günün ilk ışıklarıyla sarsıntının şiddeti ve büyüklüğü daha net ortaya çıkmaya başladı.

Televizyon ekranlarından bile izlerken iliklerimize kadar işleyen soğukta, enkaz altından sağ çıkarılan her bir çocuk haberiyle ısındık.

Havada ağır bir soğuk olsa da yürekler kor gibi yangın yeriydi. Nereye gitsek, hangi işi tutsak aklımız fikrimiz oradaydı.

Tolstoy'un sözü geliyor aklıma.

"Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın.”

İnsan olabilene selam olsun.

Kahramanmaraş, Gaziantep, Adana, Hatay, Diyarbakır, Malatya, Şanlıurfa, Osmaniye, Kilis, Adıyaman ve onlarca ilçesi, yüzlerce köyü, mezrası...  

Yüreğimizin güneydoğusu 7.7 ile sarsılıyor.

Enkaz altındaki canlar, uzanacak yardım elini bekliyor.

Yardımsever insanımız ülkenin her köşesinden yardım için çırpındı. Karaelmas diyarının kara gün dostu madencileri, enkaz altında bekleyen canların imdadına koştu.

Herkes can kurtarmak için seferberdi.

Ancak afet alanı o kadar geniş ki nereye koşulsa, öbür taraftan yardım çığlığı duyuldu. Enkaz kaldırma, arama kurtarma, enkaz etrafında bekleyenleri barındırma, yiyecek içecek koordinasyonu  canla başla sağlanmaya çalışılıyor.

Devlet erkanı tam kadro sahadaydı. Çok güç olsa da arama kurtarma çalışmaları durmaksızın devam ediyor.

Resmi kurumlardan gelen bilgilere ihtimam gösteriliyor.

Bir taraftan da soğukla, kar ve kışla mücadele ediliyor.

Herkes büyük imtihandan geçiyor. Kimi canıyla, yaşamak(hayatta kalmak) için; kimi de yaşatmak için çırpınıyor.

İşte şimdi de Şeyh Edebali'nin çağları aşan çağrısı hatıra geliyor:

"İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!"

Yaşatmak için çırpınan canlara da selam olsun.

***

GÜN BİRLİK OLMA ZAMANI...

Bu denli büyük afeti, sadece devlet imkanlarıyla çözmek oldukça zor. AB ülkeleri ve diğer ülkeler yardım ekiplerini gönderme kararı aldı.

Bazen tüm dünya bir araya gelse, bütün teknolojik imkanlar seferber edilse bile Allah'tan gelene boyunlar kıldan ince kalır.

Kaçınılmazlık vardır.

Ama tedbir almak diye de bir şey vardır.

Ev sahipleri olarak, müteahhitler olarak, denetleyenler olarak bilimsel önlemlere/yasalara ne kadar riayet edebildik?

İşin bu kısmıyla ilgili hepimiz vicdan muhasebemizi yapmalıyız.

Malum, Anadolu'muz bir deprem kuşağında yer alıyor.

Bu gerçeği hiç aklımızdan çıkarmamalıyız. Depremle yaşamaya alışmalıyız. Yaşam standartlarımızı, binalarımızı bu gerçeğe göre inşa etmeliyiz.

Aslında sıklıkla küçüklü büyüklü depremleri yaşıyoruz. Daha geçen aylarda Düzce'deki depremle sasılmıştık. 

Ama bu seferki çok şiddetli geldi. Barınmak için sığındığımız binaların sağlamlığı, sarsıntıya dayanamadı.

Demek ki depreme dayanıklı daha sağlam binalar yapmak şart. Ayrıca deprem risk bölgesine göre binaların kat sayısını düşürmek gerekiyor. 

Özetleyecek olursak;

Acı tecrübelerden süzülerek adeta atasözüne dönüşen 'Deprem öldürmez, bina öldürür' lafını maalesef bir kez daha hatırladık.

Yaralarımızı sardıktan sonra devlet büyüklerimizin bu konuya eğileceğini umuyorum.   

***

Ama önce gün birlik olma zamanıdır.

Yaraları sarma günüdür.

Yanlış yorumlardan ve teyit edilmemiş bilgilerden kaçınmak gerekir.

Dayanışma ve el ele verme günüdür.

100 yılın en büyük depremini yaşıyoruz.

Bu aziz millet ne badireleri atlattı.

Bunu da atlatacaktır.

Depremde hayatını kaybedenlere Yüce Allah'tan rahmet, enkazda yaralananlara acil şifalar dilerim.

Kurtulmayı bekleyen tüm canlarımıza da İnayet-i İlahiye'nin yetişmesini canı-ı gönülden niyaz ederim.

Aziz milletimizin başı sağolsun...