İnsan olmak zor.

İnsan kalabilmek daha zor.

Dünya hiç olmadığı kadar ızdırap verici  bir hal aldı.

Geçmek bilmeyen zifiri bir karanlığın tam ortasındayız.

Günümüzün en büyük derdi insan.

İnsan denen varlık az düzelse, her şey yoluna girecek.

Herkes huzur içinde yaşayıp gidecek şu üç günlük dünyadan.  

Ama olmuyor.

*

Geçtiğimiz hafta sonu Zonguldak'tan tüm dünyaya yayılan bir haberle sarsıldık.

Kaçak ocakta iş kazasında ağır yaralanarak hayatını kaybeden Afganistanlı maden işçisi Vezir Mohammed Nourtani'nin cesedi benzinle yakıldı.

Bu hadise Zonguldak'ta öyle bomba etkisi oluşturdu ki, üstümüze bomba atılsa bu kadar sarsılmazdık.   

Herkes; ama özellikle madenciler, bu olaydan büyük bir mahcubiyet duydu.  

Hele 4 çocuklu Nourtani ailesinin, ülkemize sığınarak şehrimizde misafir olarak bulunması, acımızı ve utancımızı ikiye katladı.  

Ne yazık ki bu elim hadise, kent tarihine kara bir leke olarak kaydedildi.

Öte yandan "İçki bütün kötülüklerin anasıdır" gerçeğinden hareketle; alkol ve benzeri sarhoşluk veren maddeleri kullanmak, akla hayale gelmeyecek fenalıklara kapı araladığını bir kez daha gösterdi. 

Böylesi travmaların bir daha yaşanmaması adına maden bölgelerinde daha sıkı takip gerektiği de ortaya çıktı.

Umarım bu son olur ve yeni acılar yaşanmaz. 

Artık misafir Afgan aileye sahip çıkarak maddi manevi destek olmak hepimizin görevi olmuştur. 

Allah acılı aileye sabır versin.

Zonguldak'a da bu utancı bir daha yaşatmasın. 

İYİLERİN VE KÖTÜLERİN SAVAŞI

"Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın!

Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın...

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.."

demişti koca yürekli şair.

Atalarımız, dün o alçaklara geçit vermemişti.

Bugün, aynı alçaklar siyasi, askeri ve ekonomik başta olmak üzere her koldan insanlığa saldırıyorlar.

Fakat her şeye rağmen insanlığından, merhametinden ödün vermeyenler, bu savaşın galibi olacaktır.

Adının İsrail veya Filistin olmasına bakmayın.

İyi ve kötülerin savaşı bu.  

Kendi ülkelerinde gayet demokratik gözüken ve lafa gelince demokrasiyi getirdiklerini iddia eden iki yüzlü Batı çoktan kaybetti bu savaşı. 

Çünkü zafer inananlarındır.

Kendi içimizdeki vicdan yoksunlarına gelince...

Onlar da bu iyi ve kötü mücadelesinde kötü bir sınav veriyorlar.  

"Gelin bu katliama ortak olmayın. Bebeklerin kanına girmeyin!" denildiğinde, "Siz Gazze'ye gidin" diye alay ediyorlar.  

Benim buna söyleyecek bir sözüm yok.

Allah vicdan nasip etsin!

Bu konuda yakın geçmişte yaşanan çarpıcı bir olay var.  

Şöyle ki;

Vietnam Savaşı sırasında bir adam her gün Beyaz Saray'ın önüne gelip elinde tek bir mumla savaşı protesto ediyormuş.

Bir muhabir adama soruyor.

Diyor ki; "Bu küçük protestonun herhangi bir şeyi değiştirebileceğini düşünüyor musun?"

Adam da cevap veriyor:

"Hayır, buraya onları değiştirmek için gelmiyorum ki... Ben buraya onlar beni değiştirmesin diye geliyorum. Süregelen bu delirtici katliamın, insanlığımı aşındırmasına izin vermeyeceğim. Hakikatin ne olduğunu biliyorum ve bunu söylemeye devam edeceğim.

İnsan kalabilmek için her lanet olası gün, bu küçük görevimi yapmaya devam edeceğim. Ayık ve merhametli olabilmek için... Ki dünya insanlığımı tüketmesin"

Ayık ve merhametli olalım ki bu delirtici katliam insanlığımızı tüketmesin..

Kim ne derse desin!

Karınca misali, safımız belli olsun.