Zonguldak'ın kaderi maden ocaklarıyla örülüdür.

Nesiller boyu maden ocaklarında çalışır bu bölgenin çilekeş insanları.

Uzunmehmet'in taşkömürünü bulmasından(1848) sonra ormanların derinliklerinde açılan ocaklarda kömür kazmışlar.

Kazdıkça kazanmışlar.

Kazandıkça kaybetmişler.

Birileri para yığarken, gariban gençler, ocaklarda hayatlarını yitirmişler ve hala yitiriyorlar. 

Binlerce genç işçimiz, yerin karanlıklarında rızkını kazanırken can vermiş, halen vermeye devam ediyorlar.

Bu acı gerçek, gırtlağımızda düğümlenen ve yutkunamadığımız bir gerçekliktir.

Zonguldak insanı, sadece Zonguldak'ın derin toprakları altında değil; gurbet topraklarında da aynı şekilde can vermeye devam ediyor.

Dün Manisa'nın Soma ilçesindeki maden ocağında Tevfik Pazarcık isimli işçi karbonmomonksit gazından zehirlenerek hayatını kaybetti. Allah rahmet etsin.

30 yaşındaki Tevfik Pazarcık, Gökçebey'in Pazarlıoğlu köyünde gözyaşları ve dualarla son yolculuğuna uğurlandı.

Pazarcık'ın cenaze fotoğraflarını görünce "Ocaklarda ölmek Zonguldak insanının kaderi mi" dedim.

Zonguldak'ı anladık, başka memleketlere çalışmaya giden gençlerimiz de ne yazık ki aynı kaderi yaşayarak dönüyor.

Ama bin bir umutlarla göç eden bu gençler, tabutla dönüyorlar.

Bu çok acı bir tablo.

Zonguldak'ın kaderi bu olmamalı.

Gençler daha güvenli, daha sağlıklı iş ortamlarında çalışmalı.

Çocuklarına güzel bir gelecek hazırlamalı.

Onların büyüdüğünü görebilmeli.

HER ŞEY PARA DEĞİL, BİRAZ DA İŞ GÜVENLİĞİ...

Evet madenlerimiz istihdam alanıdır, iş aş olacaktır. Ama önce sağlık, önce güvenlik, önce tedbir diyenler hayatta kalacaktır.

Maalesef bizim insanımız önce çıkarını düşünmektedir. Özel sektörün genel karakteristik özelliği de budur. En güvenli denilen özel maden işletmelerinde bile bir sürü eksik işler olabilmektedir. Bu konuda zihniyet değişikliği şarttır.

Zonguldak'ta maden ocaklarının yanında diğer istihdam alanları da önem kazanacaktır. (Örneğin Filyos bölgesindeki istihdam alanı...)

Özel maden saha sahipleri, devletten üretim teşviki isterken biraz da kendi içlerinde Allah'ı kandıramayacaklarını artık anlayarak işçi güvenliğini önceleyen bir üretim modeline geçiş sağlamalıdır.

Zonguldak'ın kaderi artık değişmeli.

Kara haberle anılmamalı bu toprağın insanları.

Hep umudun rengi hakim olmalı bu toprağın ufuklarında.

Yeşilimiz var, zümrüt gibi.

Mavimiz uçsuz bucaksız, yaşamın kendisi gibi.

Artık bu şehirde her şey güzel olsun.

Ocaklar tütsün.

Herkes umuda bürünsün.

BAŞ DÖNMESİ...

Son 10 gündür salgından mütevellit bir rahatsızlık geçiriyorum. Zaman zaman üç beş bir şey karalayayım, en azından kendime gelirim diyorum.

Ne yazık ki iki satır bir şeyler yazacak mecali bulamıyorum kendimde.

Tam iyileştim diyorum, bir anda yeniden nüksediyor. 

Nefes almak zorlaşıyor. Bütün bunlara bir de baş dönmesi ekleniyor. 

Baş dönmesi eşliğinde yazmaya gayret ediyorum bu satırları.

Bugünden bir hatıra kalsın, üç beş ilgilisine... Selam olsun.

Biliyorum, merak etmiyorsunuz.

Çok önemli de değil.

20. yüzyılda (21. yüzyılda daha da kısalmıştır) en fazla 1 yıl sürer ayrılık acıları demiş, şair.

Bütün hayatlar "Bir garip ölmüş diyeler/ Üç günden sonra duyalar/ Soğuk su ile yuyalar/Şöyle garip bencileyin" tadında artık nasıl olsa...

Ama sağlıklı olanlar ise didişmekte.

O onu dedi, bu bunu dedi.

Herkes kendi ayranını övme, karşısındakini kötüleme peşinde.

Haklı çıkan olmuş mudur?

Hiç sanmam.

Geçmiştekilerin hayatına göz atsak

Ne beyhude geçmiş ömürler böyle!

Deriz, belki pişman oluruz.

Ama bakıyorum insanoğluyuz,

Akıllanmıyoruz, göremiyoruz.

Bahis uzun, ancak kalem oynatmaya mecal yok.

Hayat bazen;

"Zindan iki hece Mehmed'im lafta!

Baba katiliyle baban bir safta!

Bir de geri adam boynunda yafta...

Halimi düşünüp yanma Mehmed' im!

Kavuşmak mı? ... Belki... Daha ölmedim!"

tadında...

Bazen de

"Üç günlük dünyada, beş para etmez insanlara katlanma sanatıdır hayat..."

deyip geçeceğiz...

Vesselam...