Bu şehrin geceleri, karanlığın içinde saklanan binlerce hikâyeyle dolu. Kimsenin görmediği, bilmediği, belki de hissetmediği acılar, sokak lambalarının solgun ışığında yankılanıyor. Uykusuz gözlerin ardında saklı kalmış hatıralar, yüreğin derinliklerinde sessiz çığlıklar gibi yükseliyor.
Geceleri bu şehirde bir hüzün dolaşıyor. Belki uzak bir mahallenin tenha bir köşesinde, hayata yenilmiş bir adam başını ellerine gömerek sessizce ağlıyor. Belki küçük bir odada, yıllardır evlat hasreti çeken bir anne, pencereden dışarıya bakarak derin bir iç çekiyor. Belki de bir genç, hayal ettiği geleceğin imkânsızlığıyla yüzleşip yıldızlara hüzünlü gözlerle bakıyor.
Bu şehirde her gece gözyaşı döken biri var. Bir hastane odasında umudunu kaybeden bir hasta, gecenin karanlığında Allah'a dualar fısıldıyor. Bir otobüs terminalinde elindeki bavula sıkı sıkı sarılmış bir yolcu, arkasında bıraktığı hayatın son anlarını yüreğinde hissediyor. Bir çay bahçesinde eski bir dost, masanın boş tarafına gözlerini dikip kaybettiklerini hatırlıyor.
Ve bir kadın... Elinde bir fotoğraf, içinde derin bir özlemle eski günleri yad ediyor. Bir adam... Suskun, sigarasının dumanına dertlerini üflüyor. Bir çocuk... Uzaklardan gelen siren sesleriyle uyanıp, yalnızlığın ne demek olduğunu öğreniyor.
Bu şehrin gecelerinde gözyaşı var. Ama kimsenin görmediği, kimsenin duymadığı... Sessizce akıp giden, kaldırımlara, duvar diplerine, ıssız sokaklara sinen gözyaşları… Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, belki bir gülümsemenin altına saklanacak, belki de yeni bir güne taşınacak ama asla yok olmayacak. Çünkü bu şehir, geceleri sessizce ağlamayı öğrenmiş bir şehir…
Bu şehrin gecesi hüzünle dolu,
Yalnızlık sarıyor her sokak, her yolu.
Bir damla gözyaşı düşer usulca,
Karanlık saklar onu, kimse duymaz onu...