Zonguldak

Bila kardeşlerin hikayesi...

Merhume Leman Bila ile merhum Teber Bila’nın çocuklarından Hikmet Bila ve Fikret Bila kardeşler.


Hikmet Bila Zonguldak’ta 1954’te dünyaya geldi. Kardeşi Fikret Bila 1958 Zonguldak doğumlu. Diğer kardeşleri, Dursun Bila, Şaziye Coşkun, Mehmet Bila ve Sevinç Bila…
Hikmet Bila Gülden Bila ile evliydi. Baran Bila’nın babası olan Hikmet Bila, 57 yıllık yaşamına, 2011 yılında yakalandığı hastalık sebebiyle Ankara’daki evinde veda etti.

Bila kardeşler Zonguldak’ta doğdu. Rat Mahallesi’nde büyüdüler ve Çelikel Lisesi’nden mezun oldular. Ağabeyinin vefatının ardından kardeş Fikret Bila bir veda yazısı yayınladı.

Okuyanlar gözyaşlarını tutamadılar…

İŞTE BİR KARDEŞİN AĞABEYİNE VEDASI...

Son nefesini verdi, diye Gülden abla çağırınca, gelip yüzünü ellerimin arasına aldım. O, benim çok iyi bildiğim tebessümün duruyordu yine yüzünde. "Bir şey yok, sadece öldüm, o kadar, üzülmeyin" der gibi...

O tebessümünü aldım abi, bende... Bizimkiler üzülmesin diye herkesten önce toplayıp içine attığın acıların, üzüntülerin üzerine çektiğin o tebessüm. Sana bakan herkesi rahatlatan o malum tebessümün. Ölümle pençeleşip yoğun bakımda gözümü ilk açtığımda tepemde gördüğüm o sımsıcak tebessüm.

"Hikmet Bila" denilince herkesin gözünün önünde beliren o olgun tebessümün. "Nasıl olacak Fikret" diye sorduğunda, "iyi olacak abi" yalanımı yüzüme vurur gibi beliren o tebessümünü aldım yanıma. Biliyorum ona çok ihtiyacım olacak.

Biliyor musun, endişelendiğin gibi olmadı. Bir yıldır planladığın gibi kimseyi üzmeden ölmeyi başardın. Mehmet abim epilepsi nöbeti geçirmedi, ablam ve Sevinç çığlıklar atmadı. Dursun abim uzun uzun sarıldı sana. Hepsi istediğin gibi davrandı. Üzülmesin diye hep uzakta tuttuğun Baran koydu mezara seni, Dursun amcasıyla birlikte. Hiç korktuğun gibi olmadı. Babasının oğlu gibiydi, dimdik, ayakta...

Gözlerim çok sık doldu ama söz verdiğim gibi ağlamadım. Hani derdin ya "Fikret sen ağlama ki bizimkiler korkmasın, sonra ağlarsın", aynen öyle yaptım. Ben sonra ağlarım abi...
Öğrettiğin gibi kimseyi üzmeden.

Sen, mahallede bana efelenenlere "küçük abime söylersem gününü görürsün" dediğim abimdin. Beni pataklamaya kalkan büyük çocuklara "erkeksen abime çıksana" dediğim abim. Sana "küçük abi" derdim, biliyorsun. Küçük dediysem abilerimin en küçüğü olduğun içindi. Küçük dediğime bakma; sen, benim için kocaman bir abiydin her zaman.

Küçük abi;

Yatağının başucunda, yüzün ellerimdeyken, çocukluğumuz geçti gözümün önünden. Aklıma önce o Afrikalı aç kız çocuğu geldi. Hani kolunda mika bilezik olan var ya; işte o! Gazetede o açlıktan iskelete dönmüş küçük kıza bakarken, "bana açlığından daha çok şu kolundaki mika bilezik koyuyor" demiştin. Anlamamıştım. "Yani şöyle" diye izah etmiştin; "Aç olmasına aç da, kız çocuğu ya bir de güzel olmak zorunda ya, işte o koyuyor, süslenmiş kendine göre yavrum..."

Nedendir bilmem ama yüzüne bakarken bu geldi aklıma. Hiç unutmamıştım o bakış açını. Kız çocuklarına neden daha çok üzüldüğünü, neden önce onları koruyup kolladığını, ablama aldığın ilk hediyenin neden pudra olduğunu o zaman anlamıştım. Belki o yüzden, yüzüne bakınca ilk o küçük kız geldi aklıma.

Sonra, Zonguldak belirdi. Sana hayıflandığım, küstüğüm arı savaşı geldi aklıma.

Hani, ağaç kovuğundan bölük bölük çıkıp bize saldıran eşek arılarına karşı elindeki dalla tek başına savaşırken, beni ikide bir kovduğun, o heyecanlı macera. Elimde dal her hamle yaptığımda kovalamıştın beni. Beni niye ekibe almıyor, Melih'ten ne farkım var diye gönül koyduğum o arı savaşı. Ağzın gözün şiş içinde arıları uzaklaştırdığında bile anlamamıştım beni niye savaşa sokmadığını. Avuçlarımdaki tebessümünden şimdi anladım.

Sonra 1969'a takıldım. Amstrong Ay'a ayak basmış, biz niye bir füze yapmıyoruz, deyişin geldi aklıma. Dursun abimin tehlikeli diye söz verip de ocak ambarından bir türlü getirmediği karpiti, maden işçilerine yalvarıp nasıl aldığımızı, gizlice kömürlüğe nasıl heyecanla sakladığımızı. Beşlik zeytinyağı tenekesinden yaptığın füzeyi, evin arka bahçesine özenle açtığımız küçük kuyunun üzerine nasıl heyecanla yerleştirdiğimizi; ince oluktan gönderdiğimiz su karpite değdiğinde çıkan o gaz sesini ve ip gibi çektiğimiz barutla gönderdiğimiz ateşi alınca, teneke füzemizin yukarı doğru fırladığını, o anda birbirimize sarılıp nasıl da "biz Ay'a da gideriz" havasına girdiğimizi, hatırladım. Tebessümün de vardı, yine...

Daha 12 yaşında nasıl koca bir abi olduğunu hatırladım. Kulağım ağrıyor diye sabahın 3'ünde küçük sobamızı nasıl nar gibi yaktığını; havlu ısıtıp kulağıma koyduğunu, havlu çabuk soğuyor diye kızarttığın sıcak ekmekleri havluya nasıl sardığını hatırladım. Kulağımın ağrısını hissetmeyeyim diye nasıl sabaha kadar susmadan konuştuğunu; daha o yaşta, kutupların keşfinden gezegenlerin sıralanışına, Edison'un kim olduğuna; sabunun zeytinyağından yapıldığından, Uzun Hasan'ın kömürü nasıl bulduğuna kadar ne çok şey öğretmiştin. O geceyi hatırladım; tebessüm ediyordun yine...

Ayakkabı alınma sırası sana geldiği halde; naylon ayakkabılarını telle nasıl diktiğin geldi gözlerimin önüne. Sonra anneme gidip, "benim ayakkabım sağlam, Mehmet abime alalım, daha dün bayıldı ya, iyi gelir" diye büyük büyük konuştuğunu, hatırladım. Hatırladın mı, gibisinden baktım tebessümüne...

Rahat uyu küçük abi;

İnsanların sana nasıl sevgiyle koştuklarını dün gördüm. Seni neden sevdiklerini anlattılar. Anlamışlar seni. O insanlığın, inceliğin, dürüstlüğün, sevgi dolu yüreğin bulmuş yerini; rahat uyu!

En çok Baran'ı merak ettiğini biliyorum.

Baran'ı merak etme abi...

Artık iki oğlum var:

Büyüğü Baran,

Küçüğü Cem...

Hele beni hiç merak etme...

Herkes bir toparlansın...

Ben sonra ağlarım abi...

………………………

HİKMET BİLA MESLEĞE 1973’TE BAŞLADI:

1954 yılında Zonguldak'ta doğdu. Temel eğitimini Zonguldak'ta tamamladı. 1975’te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünü bitirdi. Gazeteciliğe 1973’te Ulus gazetesinde başladı. Anka Ajansı, Türk Haberler Ajansı, Hürriyet’ten sonra 1986’da Milliyet gazetesinde çalışmaya başladı. Aynı gazetede sekiz yıl yazı işleri müdürlüğü ve dört yıl yayın koordinatörlüğü, Vatan’da köşe yazarlığı, Cumhuriyet gazetesinde 9 yıl boyunca yöneticilik ve yazarlık yaptı. NTV haber merkezinde de yöneticilik görevlerinde bulundu. 21 Ekim 2011 günü Ankara’da hayatını kaybetti.

Kömür Kara (2007), Sosyal Demokrasi Süreci İçinde CHP ve Sonrası (1987), CHP 1919-1999 (1999), 12 Eylül Türkiye’nin Miladı (M. Ali Birand ve Rıdvan Akar ile birlikte, 1999).1919-2009” ve “Sosyal Demokrat Süreç İçinde CHP ve Sonrası” ile Mehmet Ali Birand ve Rıdvan Akar ile birlikte kaleme aldıkları “12 Eylül: Türkiye’nin Miladı” adlı kitapları bulunuyor.

Hikmet Bila için Teşvikiye Camisi'nde cenaze töreni düzenlendi. Tören öncesi gazetecilere açıklama yapan ve taziyeleri kabul eden kardeşi gazeteci Fikret Bila, sadece kendisinin değil, bütün gazetecilerin ağabeyi olan Bila'nın her şeyden önce çok iyi bir insan olduğunu söyledi.

ÖLÜMÜNDEN SONRA: “KELEBEĞİN RÜYASI”, HİKMET BİLA'NIN SENARYOSU MU SORUSU GÜNDEME GELDİ?

2011 yılında kaybettiğimiz Zonguldaklı gazeteci yazar Hikmet Bila’nın 2007’de yazdığı ‘Kömür Kara’ adlı kitabı piyasaya çıktı. Ancak kitabın Yılmaz Erdoğan'ın son filmi ‘Kelebeğin Rüyası’yla neredeyse bire bir aynı olması yeni bir tartışmaya sebep oldu...

Türk basınının önemli kalemlerinden, 2011 yılında yitirdiğimiz gazeteci-yazar Hikmet Bila’nın 2007 yılında yazdığı ‘Kömür Kara’ adını taşıyan senaryosu kitap oldu. Hikmet Bila Zonguldak’ta büyümüştü. ‘Kömür Kara’yı da, İkinci Dünya Savaşı yıllarında bu kentte yaşayan ve veremden ölen Zonguldaklı genç şairler Rüştü Onur ile Muzaffer Tayyip Uslu’nun yaşamından esinlenerek kaleme almıştı. Üç genç şair ve mükellefiyet kararı nedeniyle okula gitmek isterken maden ocağında çalışmak zorunda olan bir genç kazmacı yamağının öyküsünü konu alan senaryosunu kitaplaştırmak, Hikmet Bila’nın en büyük hayaliydi. ‘Kömür Kara’, Morpa Yayınları tarafından piyasaya verilmişti.

Kitaba bir önsöz yazan Hikmet Bila’nın oğlu Baran Bila, babasının 2007’de yazdığı bu senaryoyu bazı yapımcılara gönderdiğini hatırlatarak şöyle diyor: “Kömür Kara bir senaryo formatında yazıldı. Çünkü babam bu eserin aynı zamanda bir sinema filmine dönüştürülmesini çok istiyordu. 2007’de senaryolaştırdı ve noterde onaylattı. Vefatından kısa süre önce senaryoyu paylaştığını söylediği bazı yapımcıların kendisine nasıl bir yanıt verdiğini öğrenme şansımız olmadı.”
Baran Bila, ‘Kelebeğin Rüyası’nın içeriğini çıkan haberlerden öğrendiğini, bu haliyle babasının senaryosuyla çok büyük benzerlikler olduğunu söyledi.

'KÖMÜR KARA' KİTABININ ARKA KAPAK YAZISI
Şiirlerimizde hep sarışın kadınlar var. Oysa sevdiğimiz kadınlar esmer. Şiirlerde hep mavi gözlü kadınlara tutkunuz. Oysa sevdiklerimizin gözleri kara. Şiirlerimizde hep İstanbul’dan dem vuruyoruz. Oysa dönüp dolaşıp geldiğimiz yer, şu kara kömür, şu Zonguldak. Şiirlerimizde hep yaşam var ama biz ölümle vuruşuyoruz.
Böyle anlatır genç şair peşlerinden koştukları hayaller ile yaşadıkları gerçekleri.
Öykü İkinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde Zonguldak’ta başlar. 16 yaşından büyük erkeklerin maden ocaklarında çalışmalarının zorunlu olduğu “mükellefiyet” döneminde geçer. Genç şairler Mehmet Çelikel Lisesi’nde öğrencidirler. Edebiyat öğretmenleri Behçet Necatigil’dir. Salah Birsel, Necati Cumalı gibi şairlerle mektuplaşırlar. Yeni şiirin, Garip akımının temsilcileri olarak görülürler, hatta onlarla yarışırlar. Garip akımını Orhan Veli’den önce başlatmadıkları için hayıflanırlar. Yoksuldurlar.
Ve bir sorunları vardır: Verem...
Şiir yazar, yazdıkları şiirleri birbirlerine okurlar, tartışırlar. Bir yandan ölümcül hastalıkla, bir yandan geçim derdiyle pençeleşmek zorundadırlar. Zonguldak’ta İstanbul vapurunu dört gözle beklerler, çünkü gazete ve dergiler o vapurla gelmektedir. Ve onları İstanbul’a o vapur götürecektir.
Ve Ali, 16 yaşında bir çocuktur. Beş çocuklu bir maden ailesinin oğludur. Ali çalışkandır. Okumak, büyük kentlere gitmeyi düşlemektedir. Ama okul yerine kendini maden ocağında bulur. Mükellefiyet kararı onu ocağa sokar. Genç bir öğrenci olarak Reisicumhur ’un oğlu Erdal İnönü’yü karşısında gördüğü ocağa…
20’li yaşlarında veremden ölen Zonguldaklı şairler Rüştü Onur ve Muzaffer tayip Uslu’nun kısa ama dopdolu yaşam öykülerinden esinlenerek kaleme alınan bu senaryo, İkinci Dünya Savaşı’nın en şiddetli yıllarında genç şairlerin ve kazmacı yamağı Ali’nin hayalleri ile yaşadıkları arasındaki farkın öyküsüdür.

FİKRET BİLA: AĞABEYİM HİKMET BİLA'NIN İSMİ KEŞKE RÜŞTÜ VE MUZAFFER'E YAKIN OLSAYDI…

Fikret Bila, Zonguldak’ta yaşayan Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu adlı iki genç şairin veremden ölene kadar geçen sürede hayatlarını konu alan “Kelebeğin Rüyası” adlı filmi yorumladı.
Fikret Bila, geçtiğimiz yıl kanserden hayatını kaybeden Hikmet Bila’nın “Kömür Kara” senaryosuna atıf yapılan “Kelebeğin Rüyası” filminde, ağabeyinin anılmasının kendisini duygulandırdığını söyledi. Bila, “Filmin sonunda, “teşekkür” bölümünde, “Hikmet Bila” ismine de yer verilmişti. Keşke ismi Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’ya daha yakın bir yerde olsaydı diye geçirdim içimden” dedi.
Kelebeğin Rüyası filminde, ağabeyinin Kömür Kara senaryosuna atıf yapıldığını söyleyen Bila, “Kelebeğin Rüyası’nı izlerken, Hikmet abim de, “Kömür Karası” da zihnimden bir film gibi akıp geçti. Film boyunca Kelebeğin Rüyası ve Kömür Kara’nın esintileri arasında gidip geldim. Kömür Kara’nın özgün sahneleri aktarılmış olsaydı, Kelebeğin Rüyası’nı Zonguldak’taki mükellefiyet koşullarındaki yaşam açısından tamamlardı diye düşündüm” dedi.

Fikret Bila’nın “Bir ‘teşekkür’ün düşündürdükleri” başlığıyla yayımlanan (26 Şubat 2013) yazısı şöyle:

Bir ‘teşekkür’ün düşündürdükleri
Hafta sonu doğup büyüdüğüm Zonguldak’taydım. Kömür havzasının sorunlarını ve geleceğini tartıştık. Zonguldak’taki meslektaşlarımla sohbet ettik.
Pazar günü de Yılmaz Erdoğan’ın yönettiği, “Kelebeğin Rüyası” filminin Zonguldak’taki galasına katıldım.
Film başlamadan önce sahneye çıkan Yılmaz Erdoğan’ın, geçen yıl kaybettiğim abim Hikmet Bila’nın 20’li yaşlarında veremden ölen genç şairler Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun, İkinci Dünya Savaşı boyunca Zonguldak’a damgasını vuran “mükellefiyet” döneminde geçen yaşamlarını konu alan “Kömür Kara” senaryosuna atıf yapması ve rahmetli abimi anması beni duygulandırdı.
Filmin sonunda, “teşekkür” bölümünde, “Hikmet Bila” ismine de yer verilmişti. Keşke ismi Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’ya daha yakın bir yerde olsaydı diye geçirdim içimden.
Kelebeğin Rüyası’nı izlerken, Hikmet abim de, “Kömür Karası” da zihnimden bir film gibi akıp geçti. Film boyunca Kelebeğin Rüyası ve Kömür Kara’nın esintileri arasında gidip geldim. Kömür Kara’nın özgün sahneleri aktarılmış olsaydı, Kelebeğin Rüyası’nı Zonguldak’taki mükellefiyet koşullarındaki yaşam açısından tamamlardı diye düşündüm.
Kelebeğin Rüyası’nda, mükellefiyetten kaçan Zonguldaklıların zincire vurulmuş halde kömür ocaklarına götürülüşü, işçilerin bitlenişi ve perişan görüntülerini canlandıran birkaç sahne yer alsa da, genç şairlerin, “Suzan”a doğru akıp gitmeleri, filmi dramatik bir aşk öyküsü eksenine oturtup, yaşandığı dönem Zonguldak’ından uzaklaştırmış gibiydi.
Şiirde Garip akımının genç mensupları sayılan Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu için en büyük heyecanlardan biri olan; kısacık yaşamlarında çok büyük yer tutan Salah Birsel’i ve Oktay Rifat’ı gözlerim aradı doğrusu...

FİKRET BİLA’NIN HAYAT HİKAYESİ...

Doğduğu şehir Zonguldak için; "Bu şehre güncel eski Zonguldak modelini uygulayın yeter...” sözünün sahibidir.

Fikret Bila, 1958 yılında Zonguldak’ta doğmuştur. Mehmet Çelikel Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1979 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden mezun oldu. 1986 yılında yüksek ihtisasını tamamlayıp Gazi Üniversitesi’nden doktora derecesi aldı.
1980 yılında Sayıştay sınavını birincilikle kazanarak denetçi oldu. 1980-1986 yılları arasında Sayıştay Denetçisi olarak görev yaptı. 1986 yılında Sayıştay Daireler Kurulu Raportörlüğünden ayrılarak gazeteciliğe döndü.
Gazeteciliğe 1977 yılında Yankı Dergisi’nde başladı. 1986 yılında Nokta Dergisi’ne geçti. 1987 yılında da Milliyet Gazetesi Ankara Bürosu’nda göreve başladı. 1989 yılında Basın-Yayın Genel Müdürlüğü bursuyla ABD’de mesleki kurslara katıldı. 1993 yılında İstihbarat Şefi, 1995 yılında da Milliyet Ankara Temsilcisi ve köşe yazarı oldu.
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda araştırmacı gazetecilik dersleri verdi.
CNN TÜRK‘te Ankara Kulisi programını sundu. Milliyet Gazetesi‘nin Ankara temsilcisi olarak çalıştı. aynı gazetede Yön başlığı altında köşe yazıları yazdı. Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni görevi ve Halk TV’de yorumculuk yapmaktadır.
7 Temmuz 1998 günü Makedonya gezisinde Başbakan Mesut Yılmaz ve heyetinin bulunduğu konvoyda meydana gelen trafik kazasında Fikret Bila da ağır yaralandı. Bu kazada sol gözünü kaybetti.

FİKRET BİLA’NIN GEÇİRDİĞİ KAZA VE HİKAYESİ

Başbakan Mesut Yılmaz'ın Makedonya gezisinde meydana gelen trafik kazasında bir gözünü kaybetti.
Manastır'a giderken Başbakan Yılmaz ve heyetinin bulunduğu konvoyda meydana gelen kazada Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen, milletvekili Şinasi Altıner ve gazeteci Fikret Bila yaralandı. Yücelen ve Altıner kazayı kırıklarla atlatırken, durumu ağır olan Bila ameliyata alındı. Bila sol gözünü kaybetti.
Türk heyeti, Üsküp'ten Manastır'a giderken karşı yönden gelen bir araç, Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen, ANAP Karabük Milletvekili ve Enerji eski Bakanı Şinasi Altıner ve Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Fikret Bila'nın bulunduğu Audi marka otomobille çarpıştı.
Kazada karşı yönden gelmekte olan otomobilin içinde bulunan karı-koca hayatını kaybederken, Bila, Altıner ve Yücelen yaralı olarak Manastır Hastanesi'ne kaldırıldı. Yücelen ve Altıner'in vücudunda kırıklar oluşurken, Bila beyninde oluşan ödem nedeniyle kritik bir ameliyata alındı.

Gezide geceyi Üsküp'te geçiren Mesut Yılmaz, Atatürk'ün Askeri Lisesi'nden mezun olduğu Manastır Kenti'ndeki programını gerçekleştirmek üzere hareket etti. Manastır yakınlarına gelindiğinde Yılmaz'a yol açan polis eskortları, karşı yönden gelen araçları yoldan çıkarmak için bir kaç kez tehlikeli bir şekilde üstlerine gittiler. Makedon polislerinin kullandığı eskort, Manastır'a 10 kilometre kala karşı yönden gelen kırmızı renkli bir minibüsü selektör yaparak uyardı. Polis eskortu kırmızı aracın üzerine doğru son sürat gitti. Bu sırada aracın arka koltuğunda oturan bir polis memuru elindeki dur işaretli sopayı camdan dışarı çıkartıp sallamaya başladı. Polis memurunun elindeki sopa, kırmızı aracın camına çarpınca şoför sağ tarafa kırıp şarampole doğru gitmeye başladı. Aracın şoförü devrilmekten kurtulmak için direksiyonu sola kırıp tekrar caddeye çıkmak istediğinde ise takla atmaya başladı. Devlet Bakanı Cavit Kavak ile Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi Fatih Çekirge'nin içinde bulunduğu aracın şoförü takla atarak üstlerine gelen kırmızı renkli otomobilden büyük bir ustalıkla son anda kurtuldu. Ancak, Yücelen, Altıner ve Bila'nın içinde bulunduğu otomobil kendini kurtaramadı. Takla atarak önlerine düşen kırmızı renkli araca çarpıp, şarampole doğru yol aldı.

Fikret Bila'nın araçtan çıkıp yürüdüğü, Yücelen ve Altıner'in ise durumlarının kötü olduğu görüldü. Yücelen nefes darlığı çekerken kendisine ilk müdahaleyi THY Yönetim Kurulu Başkanı Cem Kozlu suni teneffüs yaptırarak gerçekleştirdi. Kozlu, bir taraftan Yücelen'in kalbine masaj yaparken Çalışma Bakanı Nami Çağan da korumalar ve Başbakanlık Özel Kalem Müdürü Sema Erdem tarafından araçtan dışarı alındı. Yaralılar Manastır Devlet Hastanesi'ne kaldırıldılar.

Devlet Hastanesi'ne gelindiğinde, Yücelen ve Altıner'in hayati tehlikelerinin bulunmadığı ortaya çıktı. Başlangıçta rahat hareket eden, ancak yüzü kan içinde olan Bila ise doktorlara nefes alamadığını söyledi. Bunun üzerine Bila solunum makinasına bağlandı ve beyin tomografisi çekildi. Başlangıçta konuşan ve ağrıyan yerlerini söyleyen Bila, kısa bir süre sonra şuurunu kaybetti. Tomografi sonucunda, beyninde, kafatasının kırılması sonucunda ödem oluştuğu anlaşılan Bila, süratle ameliyata sokuldu. Bila'nın sol gözü alındı. Alın, burun, elmacık, çene ve kaburga kemiklerinin ise tamamen kırık olduğu bildirildi. Bila için eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın da doktorluğunu yapan beyin cerrahı Cengiz Arslan telefonla ameliyata katıldı.

Başbakan Yılmaz hastaneye giderek yaralıların durumunu sürekli takip etti. Yılmaz'ın talimatıyla ambülans uçak Makedonya'ya çağrılırken, Makedonya Cumhurbaşkanı Kiro Gligorou özel doktorunu hastaneye gönderdi. Makedonya Başbakanı Branko Crvenkovski de hastaneye geldi. Üsküp Devlet Hastanesi'nden de bir helikopter, beyin ameliyatı için ameliyat malzemeleri getirdi. Rüştü Kazım Yücelen'in sol diz kapağı ve sol kolunun kırık olduğu anlaşıldı. Altıner'in ise sol kalça, sağ el ve göğüs kafesinde kırıklar olduğu belirlendi. Yücelen ve Altıner'e kırıkları için platin takıldı.

Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Fikret Bila'nın, kendisini ölümün eşiğine getiren trafik kazasını geçirdiği Makedonya gezisine, tatilini yarıda kesip gittiği ortaya çıktı.
Bila, eşi ve çocuklarıyla yaz tatilini geçirmek üzere Bodrum'a gitmiş, ancak hükümetle ordu arasında karşılıklı açıklamaların yarattığı gerginlik başlayınca, tatilini yarıda kesip Ankara'ya döndü. Eşini ve çocuklarını Bodrum'da bırakan Bila, Ankara'ya döner dönmez davet edildiği Makedonya gezisine katıldı. Korkunç kazadan önce Bila'nın bütün hedefi diğer gazeteci arkadaşlarıyla birlikte Başbakan Yılmaz'dan, Genelkurmay'ın açıklamasıyla ilgili bir tepki alabilmekti. Ancak Bila, bu isteğini gerçekleştiremeden yolda trafik canavarına yakalandı. Sonuçta, Bila'nın gazetecilik serüveni, kendisini daha bir kaç gün önce gittiği Bodrum'dan alıp, Manastır Devlet Hastanesi'ne, riskli bir beyin ameliyatına taşıdı.
Başbakan Yılmaz, korkunç kazadan sonra bir süre yola devam etti. Ancak konvoyun gelmediğini görünce, derhal olay yerine döndü. Bir süre sıkıntılı şekilde yolda dolaşan ve çok üzüntülü olduğu görülen Yılmaz, ardından diğer yetkililerle hastaneye koştu. Yılmaz kaza dolayısıyla, Manastır ve Ohri'deki programlarını iptal etti.

Yüksel Yıldırım-20 Kasım 2025
Kaynaklar: Milliyet ve Hürriyet Gazetesi arşivleri