Benim mahallemin adı Londra mahallesi

Zamanın da İngilizler tarafından yapılmış

Zonguldak'a bağlı Çatalağzı, Işıkveren beldesi

Bir varmış bir yokmuş gibi başlıyan

Masal tadında geçen bir çocukluk

Canım babamın görevi nedeni ile çocukluğum burada lojman hayatı ile geçti

2 oda bir sofa dedikleri yan yana dizilmiş

Meyve ağaçları çiçekler ile bezenmiş bir mahalle

Korumalı korunaklı ama bir o kadar da özgür

Avrupa hayatı ile köy hayatını birlikte yaşadığım

Evimin etrafında meyve ağaçları

Ahmet Kurt'un acı günü... Ahmet Kurt'un acı günü...

Kocaman bahçemiz sebze yetişdirdiğimiz

Tavuklarımızın minik bir kedimin olduğu

Her sabah ekmek mahallemize gelirdi

Çocuklar dizilir sıra ile alırdık ekmeğimizi

Kışlık yakacaklarımız kapımıza yığılır

Her türlü imkan ayağımızın altında

Komşu akrabalarımız vardı o zamanlar

Tüm dertleri sevinçleri paylaştığımız

Kapılarımız ardına kadar açık

Nede olsa bekçi babalarımız vardı bizleri koruyan

Öğlene kadar tüm evlerden

Annelerimizin yaptığı mis gibi yemek kokuları yayılır

Akşam saati oldu mu

Kapı önlerine kurulurdu masalar

Bir çeşit yemek yapıldı ise

Masalar donanırdı envaye çeşit yemekler ile

Komşuluk vardı dedim ya gerçek komşuluk

Şimdilerde korktuğumuz karakol evimiz sanırdım

Tam da evimin altında akşama kadar çıkmazdık polis amcalarımız

ile oynardık oyunlarımızı

3 merdiven aşağısı kışlık sinemamız

Haftada iki film gelirdi

Ayda bir mutlaka bir tiyatro izlerdik

Sonra yazın dizilirdik sıra sıra elimizde çekirdekler gazozlar merak ile beklerdik filmi

Bazen ağlamaktan şişmiş gözler

Nasıl üzülürdük gerçek sanırdık perdeden geçenleri

Ortancalar mis kokulu güller arasında giderdik deniz kulubüne

düşünsenize ben 1970 li yıllarda,golf oynuyarak büyüdüm

şimdi hayal gibi gelsede

Asalet sıradandı o zamanlar anne babalarımız her daim şıktılar

Olağan yemek günlerinde en şık kıyafetleri ile misafirhanemizi şenlendirirlerdi

Okul yıllarımız geliyor aklıma ahh en güzel yıllarım

Siyah önlük beyaz yakalarımız açlarımız sımsıkı örgülü

beyaz kurdelalı tokalarımız

Sadece önlük modellerimiz değişik olurdu

Şekilcilik yoktu hepimiz eşittik

Zaten bilmiyorduk marka giyinmeyi o neydi ki

Öğretmenlerimizin özenle hazırladığı yıl sonu müsamereleri

Grapon kağıdından elbiselerimiz vardı

Kimi zaman lale devri çocukları olduk

Bazen de mandolin çaldık koro eşliğinde

Topuk burun oynadık en sevimli hallerimizle

Haftada bir gün bize verilen süt tozları ile bisküvitleri beklerdik heyecan içinde

Mahalle postacımız vardı merakla beklerdik bize de mektup varmı diye

İletişim aracımız posta ile sağlanırdı ya o zamanlar

Şimdilerde her şey sanal ya

Düğün davetiyesi gibi listeler yapardık bayramlarda

En şık kartpostallar alınır postaya verirdik

Çok acele ise telgraf vardı

En erken 2 gün 3 gün beklerdik

Meşhur ekonomamızı unutmak mümkün mü zevkle giderdik koşa koşa

Para harcıyacak başka yerimiz yoktu ki

Aslında para harcamaya ihtiyacımız da yoktu ki

Karnımız aç desen kimin evi olsa doyururduk karnımızı

Büyüdük koca gençler olduk hiç kötü gözle bakmadık birbirimize

Erkek arkadaşlarımız kol kanat gererdi bizlere

Mümkün mü idi biri bizleri rahatsız etsin

bu kadar da korunaklı geçirdik gençliğimizi

Bir televizyonumuz vardı varsın sansürü olsun.

Şimdiki televizyonlar gibi zehir kutusu değildi ya .

Salı günleri yerli film beklerdik.

Pazar günleri ise vestern film kuşağı vardı

erovizyonumuz vardı

bunları beklerdik kah bir komşumuzun evinde kah kendi evlerimizde.

işte benim masal gibi geçen çocukluğum

ama kısacık sayfalara sığmaz anlatsam yazsam

sonra baktımki büyümeden hayatı tanımadan

henüz kirlenmemişken dünya

filmlerde izlediğim hayal kurduğum

hayatımın ikinci yarısı

İstanbul günlerim başladı

başta çok zor sonrasında ayrılamadığım 40 yıl

Sevgi ve saygılarımla...

Kaynak: Hülya Küçükhas-2018

Zonguldak Nostalji

Editör: Abdullah KARABACAK